Bu son defterinde Afrika'da ölümün kara ama öldüren silahların beyaz olduğunu söylüyor; belki açlıktan ölüm de beyazdır, kim bilir, ölenlerin olduğu yere gitmezsek, öldürenleri veya öldürmeyi emredenleri görmeyiz, kurt bütün kuzuları yerken biz yerel tartışmalarımıza dolaşır kalırız. Ve Tanrı, dinler, o son derece İnsanî icatlar, ateistliğini itiraf etmiş olan, agnostik olmayı orta yolcu partiden olmayla bir sayan, bir var olma ve olmama hali olarak gören Saramago'nun girdiği başka bir konu ve kendi militan ateistliğinden büyük tektanrıcı dinlere bir üçüncü Tanrı icat etmelerini öneriyor; ne Hıristiyanlıktan olsun ne İslamiyetten; herkesin tapınabileceği bir ekümenik* Tanrı olsun, böylece din savaşları sona ersin ve ailelerinin başkaları onları eğitsin ve şehit olsunlar diye teslim ettikleri o kara giysili çocukların korkunç görevi sona ersin diye. Bu Yemen'de oluyor ve çocuklar bizim çocuklarımız gibi, aynı şekilde bakıyorlar, yokuş aşağı salıp oynayacakları bilyeli bir oyuncak arabaları olsun istiyorlar. Belki yarın onlardan biri Tanrı adına öldürürken ölecek, ama Saramago mezar taşım yazmak için orada olmayacak, ne adı, ne gözlerinin rengi bize ulaşmayacak olan çocuğunkini değil, bizi düşünmeye sevk eden, bizi yücelten ve belki zorlamalara hayır demek için bizi özgürleştiren akıl yerine içgüdüleri kışkırtan kiliselerin mezar taşını. "Hayır", birkaç satır sonra bize eşlik edecek olan yazarın yeğlediği kelime, biraz sabredin.