Tükenmişliklerin içinden çıkar en koyu hikâyeler her zaman…
Yaşamın kenarına sıkışmış, tutunmak isterken bir dal bulamadığın zamanlar iter umutsuzluğa en çok, kırılmanın, kopmanın, unutmanın, yanında avunmayla başlarsın hayata yeniden. Eskide kalmış her şeyi beyninin bir köşesine sıkıştırıp, hiç söyleyemediklerini yutkunmakla geçer kocaman bir ömür.
Doğruların yargılandığı, yalanların kol gezdiği bu Dünya da anlatmamak en iyi şeydir aslında aklına gelen. Varsın seni herkes kendi gibi bilsin ve genelde öyle değil midir? Soruya soruyla cevap veren zeki insanlar olacaktır her zaman etrafında, her sözcüğünden farklı anlamlar çıkartanlarda… Hayat bir rüya tabiri gibidir işte, herkes kendi yorumunu katar senin zor günlerine. Huzur dediğin şeyi aramakla geçer ömrün ama yinede buldum dediğinde bile sağ gözünü seyirten bir durumla karşılaşırsın neydi bilemeden… Dayak yiyen, tacize hatta tecavüze uğrayan fakat tüm bunları hiç yaşamamış gibi hayatına devam etmek zorunda kalan kadınlarımızdı onlar. Güçsüzdü bedenleri, elleri güçsüz, ayakları güçsüz; ne sevildiklerini bildiler, ne sevebildiler bir ömür.